Selçuklu Çeşme Mimarisi

21 Haziran 2022 Yazar ahlattsiadmin Kapalı

Anadolu’nun fethinden sonra Selçuklular ele geçirdikleri antik merkezlerden birtakım mimari parçaları alarak yeni yapılacak olan mimari eser yapımında kullanmışlardır. Ele geçirilen bu devşirme malzemeleri gerekli onarımlarla tekrar kullanılabilir duruma getirmişlerdir. İhtiyacı karşılayamaz hale gelince ya ilavelerle genişletilmiş ya da yenileri yapılmaya başlamıştır. Çeşmeler bu duruma en iyi örnektir79

.

XI. ve XII. yüzyıllarda Konya, Tokat, Sivas, Kayseri gibi önemli Selçuklu kentlerinde yapılan mimari eserlerin yanında suyolları üzerine inşa edilen çok sayıda süslü, çeşmeler, havuzlar, tesisler ve mimari yapılar görülür. Bu bağlamda Sivas Gök Medrese Çeşmesi günümüze gelmiş en eski Selçuklu eseridir.80

Selçuklu Dönemi çeşmeleri genel olarak cami, medrese, han, türbe vb. mimari yapıların ana yola bakan ön cephelerine inşa edilmiştir. Ön cephelerde yer alan çeşmeler, ayna taşları, su haznesi, sade görünümlü cepheler olabildiği gibi derin bir niş ile çevrelenen kademeli kemerli çeşmelerde vardır. Cephe ortasına yerleştirilmiş lüleli bir su haznesi ve zemindeki bir kurnadan oluşan 1239 tarihli Ağzıkarahan Çeşmesi en sade Selçuklu çeşme örneğini oluştururken yine aynı tarihli Tokat Hatun Han Çeşmesi ise kemeri ile oldukça dikkat çeken, yarı yıldız biçimde bir taçla sonlanan önemli bir çeşme örneğidir.81 Bu dönemin en güzel ve en süslü örneği 1271 tarihli Sivas Gök Medrese çeşmesidir. Fazla derin olmayan bu çeşme nişinin üzeri üç dilimli bir kemer ile örtülmüştür. Çeşme üzerinde ince işlenmiş bir bitkisel geometrik desenler oldukça dikkat çekicidir.

İlhanlı hâkimiyeti altında kalan Selçuklular bu dönemin etkisiyle mimariye önem verememişlerdir. Bu etkinin son bulmasıyla 13. yüzyılın ikinci yarısına doğru mimari gittikçe önem kazanmış adeta bir güç sembolü haline gelmiştir. Bu mimari zenginlik içerisinde çeşmeler en karakteristik örnek olmuştur. 1291 tarihli Erzurum Hatuniye Medresesi Çeşmesi bu dönem içerisindeki en abidevi örnektir.82

Selçuklu yapılarında görülen dış cephe çeşmelerinin bir diğer grubunu yapıların önünde yer alan ya da yapıların giriş kapıları yakınında bulunan sadece bir yüzü ile ortak olan

79 Önge, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemi Su Yapıları, 11-12.

80 Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi (İstanbul: İnkılap Kitapevi, 1986), 538.

81 Önge, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemi Su Yapıları, 13,11.

17

çeşmeler oluşturur. Bu grup çeşmeleri, beden duvarına bitişik inşa edilmiş olmakla birlikte bu cepheden de dışa taşıntılı olarak inşa edilen yarı müstakil olarak adlandırılan çeşmelerdir. 1252 tarihli Mazgirt Elti Hatun Cami çeşmesi, 1266 tarihli Kayseri Sahibiye Medresesi önündeki çeşme ve 1278 yılına tarihlenen Çay Taş Medrese çeşmesi bu grup çeşmelerinin en iyi örneklerini oluşturur.83

13. yüzyıla ait bir diğer çeşme grubunu han, türbe, medrese gibi yapıların iç avlularına bulunan eyvanlarda var olan çeşmeler oluşturur. Bu çeşmeler dış cephede yer alan çeşmelerden farklıdırlar. 13. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Tercan Mama Hatun çeşmesi, Avanos’da bulunan Sarı Han çeşmesi, 1231 yılında yaptırılmış Alara Han çeşmesi bu tip çeşmelerin en iyi örnekleridir. Bu üç örnekte ortak olan bir başka özellik ise su haznelerinin üstünde gerektiğinde temizlenmesi için kemerli veya düz atkılı nişin bulunmasıdır.84 Eyvan çeşmeleri olarak adlandırılan bu çeşmeler küçük boyuttaki su hazneleri ve su hazneleri üstündeki nişleri ile sebil mimarisine benzemektedir. Bu tip eyvanlı çeşmelerin sebillerden farkı çeşmelerin, duvar içerisine yerleştirilmiş su kanalları ile besleniyor olmalarıdır.85

Yapı bünyesinden ayrı bağımsız olarak inşa edilmiş örneklerde vardır. Niğde Alaaddin Cami karşısında bulunan Hatıroğlu çeşmesi, Afyon’un Çay ilçesinde yer alan 1277 yılında inşa edilmiş Yusuf Bin Yakup Medresesi önünde yer alan çeşme ve Bolvadin’deki Alaca çeşme bağımsız çeşmeler kategorisindeki ilk akla gelen çeşme örneklerini oluşturur.86

Anadolu Türk mimarisinde 13. yüzyıldan itibaren başlayarak hemen her devirde çeşitli fıskiyeli çeşme örneklerine rastlamak mümkündür. Genellikle vakıf olarak inşa edilen bu çeşmeler çoğu kez fıskiyeli havuz ya da şadırvan olarak yanlış ifade edilmiştir. İşlevleri bakımından çeşme olarak isimlendirilmeleri gerekir. Bu tipin ilk örnekleri olasılıkla antik çağa dayanır. Bu çeşmeler fıskiyeli çanak ya da teknesi zemin döşemesine oturan çeşmeler ve fıskiyeli çanak ya da teknesi bir kaide ile yükseltilmiş çeşmeler olarak iki grupta incelenmiştir. Birinci grupta yer alan fıskiyeli çeşmelere Divriği’de 1228 tarihli Melike Hatun Darülşifası’nın havuzu kenarında rastlanırken, diğeri 1251 senesine tarihlenen Konya Karatay Medresesi’nin havuzu kenarında

83 Denktaş, “Anadolu Türk Mimarisinde Çeşmeler”, VII: 872-877.

84 Önge, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemi Su Yapıları, 14.

85 Ayhan Aytöre, “Türklerde Su Mimarisi”, Milletlerarası I. Türk Sanatları Kongresi (Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk ve İslam Sanatları Tarihi Enstitüsü, 14-29 Ekim 1959), (Ankara: Ajans Türk Matbaası,1959), 46-49; Şehabeddin, Uzluk , “Konya’da Sahip Ata’nın Çeşmeleri”, Milli

Mecmua 13/149-4 (15 Temmuz 1952): 11-12.

18

bulunmaktadır. Konya’da bu tip çeşmelere “Bengüldek” adı verilmiştir. İkinci grupta yer alan çeşme örneklerine ise 14. yüzyıldan itibaren rastlanılmaktadır.87

Selçuklu çeşmelerinde görülen bir başka özellik ise iki ya da üç renkli malzemenin kullanılmış olmasıdır. Bu dönem çeşmelerinin birçoğunda tek renkli malzeme kullanımı yaygındır. Ancak Sivas Gök Medrese çeşmesinde bu durumun tersi olarak üç renkli malzeme kullanımı bu dönem içindeki farklı bir özelliği yansıtmaktadır. Üç dilimli çeşme kemerinde siyah, beyaz mermerden yapılmış kemerler oldukça dikkat çekicidir.88 Selçuklu çeşmelerinin mimari unsurlarına bakıldığında fazla derinliğe sahip olamayan nişler kullanıldığı görülür. Bunun en önemli nedeni duvarların taşıyıcı unsur olarak kullanılmasıdır. Aksi durumda duvarın içine açılacak derin nişler bu duvarların taşıyıcı özelliğini kaybetmesine neden olacaktır.

Selçuklu çeşmelerinde ilk örneklerine rastladığımız çeşme kitabeleri, çeşme kompozisyonu içinde büyük bir öneme sahiptir. Büyük ve önemli yapıların dış cephelerinde yer alan kitabeler, genellikle dikdörtgen şekilli taşlara, bazen ince, düz şeritlerle oluşturulmuş panolara Selçuklu nesihi, sülüsü veya İlhanlı sülüsü ile yazılmış, yapanı, yaptıranı hakkında en önemli bilgi veren bir kaynak niteliği taşır.

13. yüzyıl su mühendisliğine bakıldığında şu özellikler dikkat çeker. Yapıya genellikle pişmiş topraktan yapılan künkler ya da pöhrenkler vasıtasıyla su taşınır. Toprak altından gelen yekpare bir hazneye dökülür. Bu hazne genellikle dış cephede kullanılmış bir kaplama taşı görünümündedir. Ön yüzüne bir veya iki lüle deliği açılmıştır. Birbirine geçen künkler vasıtasıyla taksim edilen su, borulardaki kırılma ve ayrılma noktalarında artan basınca karşı L, Y ve T şeklinde dökülmüş künkler kullanılır. Selçuklular bu suyu iletme şeklinin malzemesini taştan inşa ederek daha sağlam ve daha kullanışlı hale getirmişlerdir. Bu sistem daha sonra Osmanlı su mimarisinde birçok örnekte kullanılmıştır. XVI. yüzyıl Tokat Ali Paşa Hamamı’nda benzer örneklere rastlanılmaktadır.89

Artuklu dönemi (1102-1409) çeşmelerinde, diğer Artuklu mimari eserlerinde olduğu gibi taş işçiliği ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle de çeşmelerde yapı malzemesi olarak taş kullanılmıştır. Özellikle kemer nişi içerisinde taş işçilik kullanımı dikkat çeker.

87 Yılmaz Önge, “Fıskıyeli Türk Çeşmeleri”, Vakıflar Dergisi 22 (1991): 99-101.

88 Oluş Arık, ” Anadoluda’ki Mimari Tezyinatımızdaki Arkaik Karakter”, Önasya Mecmuası 72 (1971): 11-12.

19

Ayna taşlarında da farklı motiflerin işlendiği görülür. Bazı çeşmelerde eyvan biçiminde inşa edilmiştir. Cevheriye Çeşmesi, Babussor Çeşmesi, Kayacan Çeşmesi, Meristan

Çeşmesi, Saray ve İdadi Mektebi Çeşmeleri90

dönenim özelliklerini yansıtan çeşmelerdir. Mardin Ulu Cami Çeşmesi ise bu dönemin en güzel çeşmelerinden biridir. Çeşme nişinin üst kısmında mukarnas kavsara dikkat çekicidir.